Yazmıyorum öyle mi? Bayılmaya hazır olun o zaman:))
Kedi maması bitince ''ben bir Migros yapıp geleyim'' diye çıktım yola. Migros'a tur düzenlesem bu kadar gezilirdi ancak:)) Evden caddeye iner inmez karşılaştığım ilk güzellik.
Bütün dükkanlar kapandı. Cadde bomboş. Arabalar bile ara sıra geçiyor. Başbakan gelmiş meğer. Ortalık hareketlenmiş ama farketmedik. Aaa... Ayna camlarda kendimi gördüm:))
Caddeden sahile inerken havanın ne kadar gri olduğunu fark ettim. Mis gibi yumuşacık ama karanlık bir gün. Saat 15:30 civarıydı.
Bu palmiye tohumlarına Hurma deniyormuş.Gerçekten dışı hurma gibi ancak hiç etli değil. Hemen altında kocaman bir tohum var. Tohum süper. Çok sert ve ahşap boncuk gibi. İlk fırsatta toplayacağım. Delmeye, boyamaya müsait.
Sahildeki sitemizin önüne geldiğimde, sitede çalışanlar ve bazı site sakinlerini akşam üstü sefasında gördüm. Selamlaştık.Resimlerini çekmeme bir anlam veremediler. Soramadılar da...:)))
Sıra kıyı pisilerinde. Köpüşler de gördüm ama çekene kadar yok oldular.
Bu da kıyı tavuğu:)) Özel bir cinstir kendisi:)))
Kıyı teyzesini de unutmayalım. Memleketin hallerine örnek. Tayyip utansın. Kızıyla beraber kışın yakabileceği işe yarar tahtaları topluyor.
Buranın en güzel otellerinden biri olan Grand Azur'un iskelesi amatör balıkçılarla doluydu. Ben de yanlarına gidip neler tuttuklarına baktım. Etrafı bir de iskeleden görüntüledim. Keşke havanın kokusunu da anlatabilsem. Miiss, mis:))
Bu otelin bahçesi de çok bakımlıdır. Ağaçları fırtınadan nasıl koruduklarına dikkatinizi çekerim.
Dalga yüksekliği 5cm :)) Buyrun sörf yapmaya gelin:)))
O da nesi? Kıyıda açık bir cafe kalmış:)) Pek de yabancılara hitap eden bir cafe gibi görünüyor. Tam da yorulmuştum. İnceden inceye sorgulamamı yapıp oturdum. '' İnce belli bardakta, kokusuz, taze demli çayınız var mı?'' Ve hayretengiz bir cevap; '' tabii var, buyrun oturun''. ''Yok '' deselerdi saydıracaklarımı tahmin edersiniz:)))
Tamam. Dinlendiğime göre Migros'a gideyim artık.Tam en yakın ara sokaktan girip caddeye yönelmiştim , yerde palmiye dallarını gördüm. Budanmış, Dallar toplayıcılar için yığın yapılmış.Hurmalar bana bakıp duru.( Burada ağaçlar budandığında, bahçe otları filan temizlendiğinde yol kenarına yığılır. Belediyenin özel araçları gelip alır onları.) Ev yakın olsa, Migros'a gitmeyecek olsam yükleneceğim iki dal ama alamadım işte. Özel sefer mi yapsam acaba buraya? :))
Caddeye çıktım ki ne göreyim, Migros'u fersah fersah geçmişim. Bir dünya yolu geri döndüm. Bende hiç yer bulma yeteneği yoktur zaten. Heryere arabayla götüren olunca öğrenilmiyor.
Bizim burada tam cadde kıyısında bir yatır vardır. Bilenler bilir. Yol yapılırken, yok kepçe işlememiş, yok kepçeci ölmüş, yok....işte bildiğiniz hurafeler, kaldıramamışlar. Adamcağız kalakalmış cadde ortasında. Eskiden sağından gidiş, solundan dönüş vardı, tam orta yerdeydi. Şimdi allem kallem, park filan derken solda bıraktılar. O kadar araba gürültüsünden ayrılmak istemiyor olduğuna kim inanır?:)))
Eskiden, Kenan Evren burada yaşarken, prestijini henüz kaybetmemişken, heryerde onun adı geçerdi. Bu caddenin adı meselâ. Artık değişti. Yatırın yanında minik bir park vardı, adı Sekine Evren Parkı idi. Değişmiş.
N
Nihayet Migros'a vardım:)
Arkadaşlar blog yazmama sebebim, hain Facebook'taki, hain Candy Crush oyunudur. Kapıldım gidiyorum. Can gönderin caaan:))) Amaann oynamayıp ne yapayım? Düşüncelere dalınca hayatın anlamını sorgulamaya kadar gidiyorum. Aslında hepimizin yaptığı da bu değil mi? Bu sorgulamadan uzak durmak için kendimizi oyalamak değil mi?
Üç beş gün geçsin, yaptığım ufak tefeklerin resimlerini de koyacağım inşallah. Sevgiler hepinize:)