Orjinal İsim: Das Parfum
Yazar: Patrick Süskind
Yayınevi: Can Yayınları
Sayfa: 260
Baskı Yılı: Nisan 2013
Jean-Baptiste Grenouille, annesinin doğum sonrası onu ölüme terk etmesiyle zor bir hayata başlar. İlk sütannesinin kokusunun olmadığını keşfetmesiyle rahibe geri getirdiği bebeğe bakmak için başka bir sütanne bulunur. Bu kadın sütanneliği meslek edinmiş ve aynı anda birden fazla bebeğe kendi evinde ücret karşılığı bakmaktadır. Ücret aldığı 8 yıl boyunca çocuğa bakar ancak ücret kesilince çocuğu çalışması için bir tabakçının yanına verir. Zor şartlarda yaşamaya devam eden Grenouille'nin hayatı parfümcü Baldini ile tanışmasıyla değişir.
Tüm nesneleri kokularından tanıyan ve diğer insanlardan farklı olan Grenouille, Baldini'den çok şey öğrenir. Hayali ise parfümcüler şehri Grasse'a gitmektir. 7 yıllık mağara yaşamının ardında kendi kokusunun olmadığını fark eder ve dünyası yıkılır. Kendisi için insan kokusu adını verdiği bir koku yapar ve hayalinin şehrine gitmek için yola koyulur. Grasse'a vardığında duyduğu bir koku onu çok başka bir yola sokacaktır.
Bu romanı nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama benim için ölmeden okunması gereken 100 roman arasına kesinlikle girer :) Büyük beklenti ve merakla başladığım beklediğimden fazlasını veren ender romanlardan biriydi. Dışlanmışlık ve sevgisizlik bir insana neler yaptırabilir bu romanda anlama imkanımız oluyor. Psikopatlık diye düşündüm okurken ama karaktere acıdım da. Birbirinden çok farklı duyguları aynı anda hissettiriyor ki bu bu roman her okuyuşta ayrı keyif vereceğini düşündürdü bana. Hele kendi kokusu olmadığını fark ettiğindeki o hayal kırıklığı, yaptıklarından hiç pişman olmaması, yazar tüm bu hisleri öyle güzel aktarmış ki keyif almamak imkansız. Okurken oldukça etkilendim ve şiddetle tavsiye ediyorum. 1 Mart'ta sürprizler olacak. O yüzden takipte kalın :)
ARKA KAPAK
Patrick Süskind'in bu romanına konu olan olay, 18. yüzyılda Fransa'da geçer. Kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille, tüm insancıl duyumlardan ve duygulardan yoksun, yalnızca kokulara karşı görülmedik derecede duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten çekinmeyen bir katildir. Paris'te pis bir ortamda doğan adam ordaki kokuyla bir yetenek kazanır ve bunun onun için verilmiş bir yetenek olduğunu anlar. Herkesin, her şeyin kokusunu almakta, tüm kokuları üretmekte gerçek bir dahi olan bu genç adam, kendi kokusunun olmadığını, bulunduğu yerlerde insanların kendisinden çıkan kokuyu alamadıklarını anladığı gün, dünyasını yitirir. Kendisi için tek çıkar yol, başkalarına sanki insanmış izlenimi verecek kokular sürünmektir. Toplum içinde bireyselliğini hiçbir zaman edinememiş, ama kendi benliğinin dışında her şeyi yaratabilmiş bir dahiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü bir akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde Kafka'da görülebilecek bir insanlık tragedyasının simgesidir.
Google Plus
Bunu E-postayla GönderBlogThis!Twitter'da PaylaşFacebook'ta PaylaşPinterest'te Paylaş
No comments:
Post a Comment